" Farkındalık ve Markalaşma Adına "
balevi_slider_01.jpg balevi_slider_02.jpg balevi_slider_03.jpg balevi_slider_04.jpg balevi_slider_05.jpg balevi_slider_06.jpg balevi_slider_07.jpg balevi_slider_08.jpg

ARI ÜRÜNLERİ

Arıcılıktan sağlanan bal, polen, arı sütü, propolis, arı zehiri ve bal mumu insan yaşamı ve sağlığı açısından son derece önemli ürünlerdir. Her geçen gün sonuçlanan araştırmalar toplumların dikkatini bu konu üzerine çekmekte ve özellikle uzak doğu ülkelerinde başlayan ve dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi yöntemleri hızla yaygınlaşmaktadır. Apiterapi olarak adlandırılan ve yalnızca arı ürünleri kullanılarak yapılan bu tedavi yöntemlerinin uygulandığı apiterapi merkezleri hızla yayılmaktadır. Burada görev yapan araştırıcıların tıp alanında elde ettikleri sonuçlar çoğu kez şaşırtıcı boyutlara ulaşmaktadır. Günümüze değin yapılan çalışmalarda elde edilen sonuçlara göre arı ürünlerinin insan yaşamı ve sağlığı açısından önemleri aşağıda bölümler halinde sunulmaya çalışılmıştır.

bal_damlasi

Toprağın derinliklerinden gelen, çiçekte ve arıda şekillenen, insan yaşamına anlam katmak için ona uzanan tatların en güzeli... Bir sihirli damla...

Bal

İnsan tarafından bilinçli olarak üretimi M.Ö. 4000 yıllarına ve tüketimi ise daha eskilere dayanan bal tarih boyunca insan beslenmesi ve sağlığı açısından önemini almış, mağara resimlerine konu olmuş ve keşfedildiği günden bugüne değin besinler arasında belki de en gizemlisi olarak dikkatleri üzerinde toplamayı başarmıştır. Küçücük bir canlının binlerce çiçeği dolaşarak insana sunduğu balın insan sağlığı için yine yadsınamaz öneme sahip olduğu kabul edilen bitkilerin ve özellikle de onlara ait çiçeklerin özsuyundan oluşturulması insanların ilgisinin artmasına neden olmuştur.

Çeşitli bitki türlerinden elde edilen ballar genel olarak içeriğindeki maddeler nedeniyle insan bünyesinde sağlık ve enerji kaynağı olarak önem kazanırken her bir çeşidinin daha yararlı olduğu bazı özel durumlar da bulunmaktadır. Balın tıbbi değerinin artırılması amacıyla arıların farklı katkılar içeren şerbetlerle beslenmesi sonucu elde edilen ve expres ballar tedavide kullanılmaktadır.

Arıların yutak üstü salgı bezlerinden salgılanan glükooksidaz enziminin glikozu okside etmesi ile balın içerisinde oluşan glükonik asit ve hidrojen peroksit balın antibakteriyel bir etkiye sahip olmasını sağladığı gibi kaynağını oluşturan bitki türüne bağlı olarak değişen oranda antibakteriyel etkisi artabilmektedir.

İnsan beslenmesinde alınması zorunlu görülen enerjinin çay şekeri olarak bilinen sakkaroz yerine balla alınması sağlık açısından ayrı bir öneme sahip bulunmaktadır. Sakkarozun organizmada emilebilmesi için enzimlerle basit şekerlere indirgenmesi gerekmektedir. Bu reaksiyon için gerekli olan enzimler ise sindirim sistemi üzerinde tahriş edici bir etkiye sahiptir. Aşırı sakkaroz kullanımı kanda kolesterolün yükselmesine, damarların sertleşmesine ve aşırı kilo almalara neden olur. Baldaki şekerler ise doğrudan organ ve sistemler içerisine girerek hazır enerji olarak kullanılırlar ve sakkaroz gibi böbrekler üzerinde olumsuz etkide bulunmazlar. Bal karaciğerde glikojen düzeyini yükselterek metabolik olayların hızlanmasına detoksik etkisinin artmasına neden olmaktadır. Alkol ile bal yenmesi insanın bu uygulama sonucu duyduğu rahatlık nedeniyle geliştirdiği bir alışkanlıktır. Bal kolay sindirilen bir madde olup diğer besinlerin de emilimini ve yararlanma düzeyini yükseltir. Bu nedenle gelişme bozukluklarında, hastalık ve nekahet sırasında daha çabuk toparlanmaya yardımcı olur.

Arıların ana arı ve larva beslemede kullandıkları harika bir besin olan arı sütü normal koşullarda 6–15 günlük işçi arıların yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları bir maddedir. Oluşumu itibariyle diğer hayvanların memelerinde oluşan süt ile herhangi bir ilgisi olmamakla beraber sütsü görünüşü ve yavru beslenmesinde kullanımı nedeniyle Türkçe terminolojide süt olarak adlandırılmakla beraber diğer dillerde kraliçeye özgü bir jöle olarak adlandırılmaktadır.

ari_sutu_1

Bozulan bir ana arı gözündeki arı sütü işçi arılar tarafından tüketilirken görülmektedir.

Arı sütü kovan içerisinde kullanım amacına bağlı olarak farklı bileşimde ve dolayısıyla farklı kalitede olabilmektedir. Kovanda üretilen en yüksek değerdeki arı sütü ana arının ve ana arı larvalarının beslenmesinde kullanılır. Bundan sonra gelen ikinci kalite ise genç işçi arı larvalarının beslenmesinde kullanılır. Daha ileri çağdaki işçi arı larvaları ile erkek arı larvaları ise düşük kalitede arı sütü ile beslenirler.

Yumurtadan çıktığı anda aynı genetik yapıdaki ana ve işçi arı larvaları gerek kalite ve gerekse miktar açısından 6 günlük farklı beslenme sonucunda birbirinden farklı bireylere dönüşmektedirler. Bu farklı beslenme sonucu ana arı hastalıklara çok yüksek düzeyde direnç kazanmakta, günde kendi ağırlığının iki katı kadar yumurta üretebilmekte ve yıllarca yaşayabilmektedir. Buna karşılık işçi arılar kolayca hastalanabilmekte, dişi oldukları halde döl vermemekte ve üretim sezonunda yalnızca 4–5 hafta yaşayabilmektedirler. İki bireyin bu denli farklılaşması yalnızca arı sütünün olağanüstü gücünden meydana gelmekte ve yalnızca bu yönü bile arı sütü tüketen bir insanın neler kazanabileceğini açıklamaktadır.

Üretim yöntemleri uygulanmadan arı sütü üretimi oğul verecek kovanda kendiliğinden oluşan ana arı yüksüklerindeki arı sütünün toplanmasıyla yapılır. Bu şekilde bir kovandan elde edilecek arı sütü miktarı bir sezonda 5–10 gramı geçmez. Ancak modern üretim yöntemleri ile bir sezonda bir kovandan 1000–1500 gram arı sütü üretilebilmektedir. Bu üretim çalışmaları sırasında elde edilen arı sütünün yapay olduğu veya kalitesinin düştüğü yolunda bazı kesimlerde oluşan kanı yanlıştır.

Arı sütü bileşim itibariyle oldukça karmaşık yapıya sahip bir maddedir. Yarısında su, protein, yağ, şeker, mikro elementler, enzimler, hormonlar, vitaminler, çeşitli yağ asitleri, 10–HDA ve daha birçok maddeye ek olarak %3 dolayında henüz belirlenemeyen maddeler bulunmaktadır. Etkileri bilinen fakat belirlenemeyen bu maddeler oranlarının az olmasına karşın arı sütünün olağanüstü etkinliğini meydana getirmektedirler.

Arı sütü genel olarak vücutta hücre yenilenmesi, üretimi ve metabolizması üzerinde etkili olduğundan organizmanın bütün dokularında canlılık ve bunun sonucunda sağlık, enerji, bağışıklılık ve dinçlik meydana getirir. Bu yönü ile akla gelecek bütün sağlık problemlerinde önemli düzeyde iyileşme sağlar.

Japonya’da 54 farklı hastalık üzerinde yapılan uygulamalarda ortalama % 80 dolayında iyileşme belirleyen araştırıcılar bu hastalıkların bazılarının iştahsızlık, kronik hastalıklar nedeniyle vücut savunma sistemi yetersizliği, metabolizma ve beslenme bozuklukları, adet bozukluğu, sindirim sistemi rahatsızlıkları, astım, bronşit, kronik kabızlık, asabilik, uykusuzluk ve karaciğer rahatsızlıkları olarak bildirmektedirler. Aynı araştırıcılar kanserde tümör oluşumunun ve büyümesinin arı sütü tarafından engellendiğini de belirtmektedirler.

Çin’de deney hayvanları tümör oluşumuna neden olan antijen verildikten sonra iki gruba ayrılmış ve grubun birisine arı sütü verilmiştir. Arı sütü almayan gruptaki bütün hayvanlar kanserden öldükleri halde arı sütü alan grupta kanserden ölene rastlanmamıştır. Bu durum arı sütünün en azından kanser oluşumunu engelleyici etkisini kanıtlar niteliktedir.

Arjantin’de yapılan bir araştırmada tavşanlara aşırı yağ içeren diyet uygulanmış ve iki gruba ayrılarak grubun birisine arı sütü verilmiştir. Deney sonucu kontrol grubunun kanındaki kolesterol düzeyi ortalama % 1.37 olarak belirlenirken arı sütü verilen grupta bu değer ortalama % 0.68 bulunmuştur. Kontrol grubunda aortta aterosklerotik lezyonlar % 69.4–85.4 düzeyinde oluşurken arı sütü verilen grupta bu değer % 10 olarak belirlenmiştir. Ayrıca göz diplerinin, koroner damarların ve karaciğerin incelenmesi sonucu arı sütü alan grupta önemli derecede üstünlük belirlenmiştir.

Arı sütü tüketen normal veya şeker hastası olan insanlarda iskelet kaslarının daha çok glikozu değerlendirmesi nedeniyle kan şekerinin düştüğü belirlenmiştir. Bulgaristan’da 125 enfeksiyonlu hasta üzerinde yapılan araştırmada arı sütünün imünobiyolojik etkinliği artırdığı saptanmıştir.

Çeşitli kaynaklarda ortak olarak arı sütünün çeşitli enfeksiyöz hastalıklarda, kas hastalıklarında, nefes darlığında, karaciğer yağlanmasında, eklem hastalıklarında, zayıflık ve halsizliklerde, sinirsel ve fiziksel yorgunluk hallerinde, mide ve bağırsak hastalıklarında, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde, sinirsel ve ruhsal bozukluklarda, zihinsel faaliyetlerin artırılmasında, yaşlılık durumunda, üreme ve cinsel problemlerin giderilmesinde, ani heyecan ve ruhi gerginliklerin giderilmesinde başarı ile kullanıldığı belirtilmektedir.

Yapısında bol miktarda bulunan asetilkolin sayesinde karaciğer yağlanması önlenmekte, tansiyon düşmekte ve kalp atışları düzene girmektedir. Antiarteriosklerotik bir madde olan arı sütünün günlük 50–100 mg’lık dozu bile total kolesterol düzeyinde % 14, total lipid düzeyinde ise % 10 azalma sağlamıştır. Arı sütünün yüksek dozlarda kullanımı antiviral etki oluşumuna neden olduğundan gribe karşı oldukça başarılı sonuçlar alınmakta, görme bozukluklarında ve görme yeteneğini artırmada önemli derecede etkili olduğu da deneylerle saptanmış bulunmaktadır.

Çiçeklerin erkek organları tarafından erkek üreme birimi olarak üretilen polen arılar tarafından arka bir çift bacakta bulunan ve polen sepeti olarak adlandırılan özel yapılar yardımıyla kovana taşınır. Kovan önünde veya altında hazırlanan polen tuzaklarından arının geçişi sırasında bacaklardan düşürülür ve toplanır. Daha sonra enzimatik aktivitesi korunacak şekilde kurutulan polen yine uygun koşullarda saklanarak insan beslenmesine sunulur.

Şekil ve yapıları bitki türlerine bağlı olarak genellikle oval veya küreseldir. Ancak mikroskop altında görülebilen polen oldukça farklı renklerde olabilmekle beraber genelde sarı renklidir.

Arıların beslenmesinde protein kaynağı olarak önem taşıyan polen bileşimindeki vitamin ve mineral maddeler nedeniyle de değerli bir besin maddesidir. Ayrıca arının ağız salgılarını içermesi nedeniyle de ayrı bir öneme sahip bulunmaktadır.

İçeriğindeki amino asitler günde l5 gram polen alan yetişkin bir insanın günlük asgari protein ihtiyacını karşılamaktadır. Ayrıca yapısında bulunan çeşitli enzimler, koenzimler, steroidler, vitaminler, antibiyotikler, mikro elementler ve flavanoidler nedeniyle de doğal bir ilaç olarak kabul edilmektedir.

Üretildiği anda %–30 dolayında nem içermesi nedeniyle çok çabuk bozulan polen kurutularak veya pudra şekeri ile karıştırılarak derin dondurucuda saklanır. Kurutma serin ortamda güneş ışığı almadan su oranının %8–10’a düşürülmesi ile yapılır. Pratik olarak kurutulmazdan önce tartılan polen dolayında ağırlık kaybedince kuruduğu anlaşılır. Bu şekilde kurutulan polen uzun süre saklanması gerekiyorsa hava almayacak şekilde ambalajlandıktan sonra sıfır derece veya daha düşük sıcaklıklarda saklanmalıdır.

Polenin aşırı ısıtılması, hava alması veya ışıkta tutulması durumunda özellikle arı tarafından katılan salgılar etkinliğini yitirdiği için polenin insan sağlığı açısından değeri azalır. Uygun olmayan koşullarda tutulmuş polenler arı beslenmesinde tazesi ile yan yana kullanıldığında arı tarafında dışarı atılmakta, o poleni kullanmak zorunda kalan arılarda ise kuluçka çalışmaları aksamakta ve koloni gelişimi görülmemektedir.

polen_toplayan_ari_450x300polen_450x300

Çiçekte polen toplayan bir arı ve tüketilmeye hazır polen daneleri.

Polenin besin değeri ve yararlılığı toplandığı bitki türlerine önemli derecede bağlıdır. Bu nedenle toplandığı bitki türü ve çeşitliliği polenin değerini artırır. Ayrıca polenin kurutulması ve korunması sırasında uygulanan işlemler ile bunun sonucunda oluşan renk, nem ve tat durumu poleninin kalitesini belirleyen diğer etmenleri oluşturur.

İnsan beslenmesi ve sağlığı açısından genel olarak polen vücut direncini artırmakta, bağışıklık sistemini geliştirmekte, organ ve sistemlerin daha uyumlu ve verimli çalışmasını sağlamakta, hormon dengesini sağlamakta, üreme ile ilgili genel problemlerin çözümünde, zihinsel ve psikolojik problemler açısından organizmaya büyük katkı ve yararlar sağlamaktadır. Düzenli bir şekilde ve özellikle arı sütü ve bal ile birlikte alındığında etkisi artar. İştahsızlığa karşı kullanıldığı gibi aşırı kilo alma durumunda vücudun daha dengeli yapılanmasını sağlar. Çocuklarda büyüme, raşitizm ve diş sağlığı ile ilgili problemlerde, yetişkinlerde ve özellikle kadınlarda kemik erimesi ile ilgili problemlerde büyük yararlar sağlar.

Arıların polene katkısı sabit olmakla beraber polenin bitki türlerine bağlı olarak bileşiminde bulunan maddelerde veya bunların miktarlarında büyük farklılıklar görülmektedir. Flavon içeriği bakımından zengin olan polenlerin antisklerotik, spazmolitik ve radyoaktif maddelere karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır. Bu tür polenler kandaki kolesterol düzeyini düşürmede, sindirim ve dolaşım sistemi spazmlarını gidermede yaygın olarak kullanılmaktadır. Klorgen asit içeriği iltihap gidermede, böbreklerin çalışmasında, tiroit ve hipofiz bezlerinin salgılarını kontrol etmede önemli etkileri bulunmaktadır. Yapısında bulunan triterpin asit ise kalbi desteklemekte, damar sertliğini önlemekte ve iltihap gidermektedir. Aktivitesi korunmuş polen arının katkıları ve bitkilerden gelen bazı maddeler nedeniyle özellikle sindirim sistemi ve idrar yolu enfeksiyonlarına neden olan gram negatif bakteriler üzerinde antibakteriyel etkiye sahip bulunmaktadır.

Kullanım amaçlarına göre polenler toplandıkları bitki türlerine göre ele alınacak olursa; antibiyotik olarak okaliptüs; iştah açıcı olarak lavanta ve biberiye; uykusuzluğa karşı akasya, limon ve gelincik; kapillar güçleştirici olarak güvem ve kuşburnu; arterial kan dolaşımı dengeleyici olarak kestane, atkestanesi ve güvem; venöz kan dolaşımı dengeleyici olarak atkestanesi; idrar sökücü olarak vişne ve yabani hindiba; mide çalışmasını düzenleyici olarak akasya; barsak çalışmasını düzenleyici olarak biberiye; vücut genel fonksiyonlarını düzenleyici olarak okaliptüs ve elma; zihinsel faaliyetleri düzenleyici olarak okaliptüs, böğürtlen ve söğüt; karaciğer hastalıklarında kestane; kalp krizi sonrası elma; öksürükte gelincik; damar genişletici olarak yabani kestane ve ülserlerde kolzadır. Bazı bitki türlerinin araştırmalarla belirlenen farklı etkileri bulunmasına karşılık doğada etkisi belirlenmeyen ve belki de etkileri belirlenenlerin üzerinde olan binlerce yabani bitki türü bulunmaktadır ve bunlar da benzer etkileri meydana getirebilmektedir. Bu nedenle bir tek bitki türü üzerinde durmak yerine doğanın binlerce çiçeğinden toplanan polenleri tüketmek daha yararlı olacaktır inancı ile bundan sonra polenlerin ortak etkilerinden söz edilecektir.

Yapısında bulunan biyolojik aktif maddeler nedeniyle anabolitik etkiye sahip olan polen gelişme bozukluklarında, cinsi olgunluk ve üreme üzerinde önemli etkilere sahip bulunmaktadır. Kan yapıcı özelliğe sahip olan polen alyuvarların sayısının artışında ve hemoglobin değerlerinde –15 artış göstermiştir. Polonya’da 8–12 yaş grubu çocuklarda yapılan araştırmalara göre günde 20 g polen verilen öğrenciler ile polen verilmeyen öğrenciler arasında önemli derecede farklılıklar meydana gelmiştir. Polen alan öğrencilerin kan ile ilgili bütün değerlerinde olumlu artışlar saptanmış ve organizmanın genel fizyolojik durumu ile vücut direncinde iyileşme görülmüştür. Sinir sistemi üzerindeki etkileri de dikkate değer bulunmuştur. Yine Polonya Farmakoloji ve Toksikoloji Enstitüsü tarafından yapılın araştırmalar sonucu polenin lipid metabolizması bozukluğunda, kan serumundaki trigliserid düzeyinin düşürülmesinde ve trombosit agregasionunu azaltmada oldukça etkili olduğu belirlenmiştir.

Polen vücudun organ ve sistemleri üzerinde onarıcı etkilere de sahip bulunmaktadır. Özellikle karaciğerdeki travmatik, toksik, hepatitik veya herhangi bir etki sonucu oluşan dejenerasyonda önemli gelişmeler sağlanmaktadır. Bu amaçla Almanya ve Romanya’da polenden yapılmış ilaçlar piyasada satılmaktadır.

Apiterapi üzerine çeşitli kongrelerde tartışılan bildiriler ele alındığında özetle polenin kronik sindirim sistemi hastalıklarında örneğin kronik kolit, mide ülseri, mide kanaması, kronik ishal ve kabızlıkta; anemi tedavisinde; beyin sklerozunda; kolesterol, lipid ve trigliserid kontrolünde; prostat bezi hastalıklarında; akut ve kronik hepatitte; doku ve organlarda görülen yapısal veya fizyolojik problemlerde başarı ile kullanılmaktadır.

Polenin kullanımı normal beslenme düzenine geçilmiş çocukluk çağının başlangıcından çok ileri yaşlara değin her insanda güvenle uygulanabilir. Hatta polen alerjisi olan insanlar dahi poleni koklamamak ve herhangi bir yerlerine bulaştırmamak koşulu ile polen tüketebilirler. Çünkü polen alerjisi polenin yenilmesinden çok polenin hassas dokular üzerindeki doğrudan etkisi ile oluşmaktadır. Ancak bu insanlar herhangi bir olasılığa karşı çok düşük miktarda polenle başlamalı ve her gün bir miktar artırarak normal düzeye ulaşmalıdırlar. Polenin çiğnenmesinden dolayı meydana gelen alerjik durumlarda alınacak miktarda polen 15–20 dakika süresince oda sıcaklığında su içerisinde bekletildikten sonra ezilerek içilebilecek hale getirildikten sonra saf olarak veya herhangi bir soğuk meyve suyu ile birlikte içilebilir.

Günlük polen tüketim miktarı küçük çocuklarda başlangıçta 2 çay kaşığı olmak üzere yaş ilerledikçe artırmak suretiyle yetişkinlerde 20 grama değin çıkarılabilir. Ancak yetişkinlerde başlangıçta günde 3–4 kez birer çay kaşığı daha sonraları ise 3 kez birer tatlı kaşığı alınabilir. Polenin hava almayacak şekilde ağzı kapalı kaplarda ve soğukta saklanması etkinliğinin korunmasında yardımcı olur. Aç karnına ve iyice çiğnenerek alınması ise polenden yararlanmayı artırır.

Propolis

Propolis arıların kovan çatlaklarını sıvamada, uçuş deliklerinin daraltılmasında ve kovana girdikten sonra öldürülen fakat dışarı atılamayan zararlıların kokuşmasını önlemek üzere mumyalanmasında kullandıkları bir maddedir. Bitkilerin taze sürgün ve tomurcuklarından arılar tarafından polen gibi toplanan ve kovana taşınan bu madde sanayinin birçok dalında özellikle ilaç ve kozmetik yapımında kullanıldığı gibi apiterapi merkezlerinde çoğu hastalığa karşı başarı ile kullanılmaktadır. Kullanımı diğer ürünlere oranla daha çok dikkat ve özen gerektirdiğinden bu yöntemlerin anlatımından kaçınılmıştır.

Arı zehiri

Arı zehiri özellikle romatizmal hastalıklara karşı ilaç sanayinde kullanılmaktadır. Bunun dışında kullanımı alerjik bir reaksiyona neden olunmamak koşulu ile arıların istenilen bölgelere sokturulması şeklinde kullanılır. Ancak arı zehirine karşı aşırı duyarlı olanların kesinlikle bu yönteme başvurmaması gerekmektedir. Unutulmaması gereken en önemli konu aşırı duyarlı bir kişinin bir tek arı sokması ile birkaç dakika içerisinde anaflaktik şoka girebileceği ve bunun sonucunda da yaşamsal bir tehlikenin oluşabileceğidir.

Arı ürünleri tartışılmaz yararlarına karşın herhangi bir hastalık durumunda tıbbi terapi ihmal edilmemeli, hasta öncelikle doktora başvurmalı, kendisine önerilen yöntemleri aksatmadan uygulamalı ve buna ek olarak arı ürünlerinin desteğinden yararlanmalıdır. Başta Uzakdoğu Ülkeleri, Rusya, Romanya ve Bulgaristan olmak üzere birçok ülkede Apiterapi çok ciddi biçimde tedavi amacıyla kullanıldığı halde ülkemizde bu konunun çok yeni olması ve ülkemiz koşullarında yapılacak bilimsel çalışmaların sonucu alınıncaya kadar destekleyici ve tamamlayıcı olarak kullanılması son derece olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bu gerçek ülkemiz doktorları tarafından da kabul edilmelidir. Çünkü uygulanacak tıbbi yöntemlere ek olarak arı ürünlerinin kullanılması ile elde edilecek başarı öncelikle doktorun başarısı olacaktır.

Prof. Dr. Muhsin Doğaroğlu’nun “Modern Arıcılık Teknikleri” isimli kitabı.