" Farkındalık ve Markalaşma Adına "
balevi_slider_01.jpg balevi_slider_02.jpg balevi_slider_03.jpg balevi_slider_04.jpg balevi_slider_05.jpg balevi_slider_06.jpg balevi_slider_07.jpg balevi_slider_08.jpg

ARI ÜRÜNLERİ

Arıların ana arı ve larva beslemede kullandıkları harika bir besin olan arı sütü normal koşullarda 6–15 günlük işçi arıların yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları bir maddedir. Oluşumu itibariyle diğer hayvanların memelerinde oluşan süt ile herhangi bir ilgisi olmamakla beraber sütsü görünüşü ve yavru beslenmesinde kullanımı nedeniyle Türkçe terminolojide süt olarak adlandırılmakla beraber diğer dillerde kraliçeye özgü bir jöle olarak adlandırılmaktadır.

ari_sutu_1

Bozulan bir ana arı gözündeki arı sütü işçi arılar tarafından tüketilirken görülmektedir.

Arı sütü kovan içerisinde kullanım amacına bağlı olarak farklı bileşimde ve dolayısıyla farklı kalitede olabilmektedir. Kovanda üretilen en yüksek değerdeki arı sütü ana arının ve ana arı larvalarının beslenmesinde kullanılır. Bundan sonra gelen ikinci kalite ise genç işçi arı larvalarının beslenmesinde kullanılır. Daha ileri çağdaki işçi arı larvaları ile erkek arı larvaları ise düşük kalitede arı sütü ile beslenirler.

Yumurtadan çıktığı anda aynı genetik yapıdaki ana ve işçi arı larvaları gerek kalite ve gerekse miktar açısından 6 günlük farklı beslenme sonucunda birbirinden farklı bireylere dönüşmektedirler. Bu farklı beslenme sonucu ana arı hastalıklara çok yüksek düzeyde direnç kazanmakta, günde kendi ağırlığının iki katı kadar yumurta üretebilmekte ve yıllarca yaşayabilmektedir. Buna karşılık işçi arılar kolayca hastalanabilmekte, dişi oldukları halde döl vermemekte ve üretim sezonunda yalnızca 4–5 hafta yaşayabilmektedirler. İki bireyin bu denli farklılaşması yalnızca arı sütünün olağanüstü gücünden meydana gelmekte ve yalnızca bu yönü bile arı sütü tüketen bir insanın neler kazanabileceğini açıklamaktadır.

Üretim yöntemleri uygulanmadan arı sütü üretimi oğul verecek kovanda kendiliğinden oluşan ana arı yüksüklerindeki arı sütünün toplanmasıyla yapılır. Bu şekilde bir kovandan elde edilecek arı sütü miktarı bir sezonda 5–10 gramı geçmez. Ancak modern üretim yöntemleri ile bir sezonda bir kovandan 1000–1500 gram arı sütü üretilebilmektedir. Bu üretim çalışmaları sırasında elde edilen arı sütünün yapay olduğu veya kalitesinin düştüğü yolunda bazı kesimlerde oluşan kanı yanlıştır.

Arı sütü bileşim itibariyle oldukça karmaşık yapıya sahip bir maddedir. Yarısında su, protein, yağ, şeker, mikro elementler, enzimler, hormonlar, vitaminler, çeşitli yağ asitleri, 10–HDA ve daha birçok maddeye ek olarak %3 dolayında henüz belirlenemeyen maddeler bulunmaktadır. Etkileri bilinen fakat belirlenemeyen bu maddeler oranlarının az olmasına karşın arı sütünün olağanüstü etkinliğini meydana getirmektedirler.

Arı sütü genel olarak vücutta hücre yenilenmesi, üretimi ve metabolizması üzerinde etkili olduğundan organizmanın bütün dokularında canlılık ve bunun sonucunda sağlık, enerji, bağışıklılık ve dinçlik meydana getirir. Bu yönü ile akla gelecek bütün sağlık problemlerinde önemli düzeyde iyileşme sağlar.

Japonya’da 54 farklı hastalık üzerinde yapılan uygulamalarda ortalama % 80 dolayında iyileşme belirleyen araştırıcılar bu hastalıkların bazılarının iştahsızlık, kronik hastalıklar nedeniyle vücut savunma sistemi yetersizliği, metabolizma ve beslenme bozuklukları, adet bozukluğu, sindirim sistemi rahatsızlıkları, astım, bronşit, kronik kabızlık, asabilik, uykusuzluk ve karaciğer rahatsızlıkları olarak bildirmektedirler. Aynı araştırıcılar kanserde tümör oluşumunun ve büyümesinin arı sütü tarafından engellendiğini de belirtmektedirler.

Çin’de deney hayvanları tümör oluşumuna neden olan antijen verildikten sonra iki gruba ayrılmış ve grubun birisine arı sütü verilmiştir. Arı sütü almayan gruptaki bütün hayvanlar kanserden öldükleri halde arı sütü alan grupta kanserden ölene rastlanmamıştır. Bu durum arı sütünün en azından kanser oluşumunu engelleyici etkisini kanıtlar niteliktedir.

Arjantin’de yapılan bir araştırmada tavşanlara aşırı yağ içeren diyet uygulanmış ve iki gruba ayrılarak grubun birisine arı sütü verilmiştir. Deney sonucu kontrol grubunun kanındaki kolesterol düzeyi ortalama % 1.37 olarak belirlenirken arı sütü verilen grupta bu değer ortalama % 0.68 bulunmuştur. Kontrol grubunda aortta aterosklerotik lezyonlar % 69.4–85.4 düzeyinde oluşurken arı sütü verilen grupta bu değer % 10 olarak belirlenmiştir. Ayrıca göz diplerinin, koroner damarların ve karaciğerin incelenmesi sonucu arı sütü alan grupta önemli derecede üstünlük belirlenmiştir.

Arı sütü tüketen normal veya şeker hastası olan insanlarda iskelet kaslarının daha çok glikozu değerlendirmesi nedeniyle kan şekerinin düştüğü belirlenmiştir. Bulgaristan’da 125 enfeksiyonlu hasta üzerinde yapılan araştırmada arı sütünün imünobiyolojik etkinliği artırdığı saptanmıştir.

Çeşitli kaynaklarda ortak olarak arı sütünün çeşitli enfeksiyöz hastalıklarda, kas hastalıklarında, nefes darlığında, karaciğer yağlanmasında, eklem hastalıklarında, zayıflık ve halsizliklerde, sinirsel ve fiziksel yorgunluk hallerinde, mide ve bağırsak hastalıklarında, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde, sinirsel ve ruhsal bozukluklarda, zihinsel faaliyetlerin artırılmasında, yaşlılık durumunda, üreme ve cinsel problemlerin giderilmesinde, ani heyecan ve ruhi gerginliklerin giderilmesinde başarı ile kullanıldığı belirtilmektedir.

Yapısında bol miktarda bulunan asetilkolin sayesinde karaciğer yağlanması önlenmekte, tansiyon düşmekte ve kalp atışları düzene girmektedir. Antiarteriosklerotik bir madde olan arı sütünün günlük 50–100 mg’lık dozu bile total kolesterol düzeyinde % 14, total lipid düzeyinde ise % 10 azalma sağlamıştır. Arı sütünün yüksek dozlarda kullanımı antiviral etki oluşumuna neden olduğundan gribe karşı oldukça başarılı sonuçlar alınmakta, görme bozukluklarında ve görme yeteneğini artırmada önemli derecede etkili olduğu da deneylerle saptanmış bulunmaktadır.